[Bilimin dünyasında yaşamak «quantité», kemmiyet dünyasında yaşamak demektir. Kendimizle veya başkalarıyla ilgili herşeyi sayılar, sıralamalar, birbiri yanma konulan, birbiriyle karşılaştırılabilen nesneler aracılığıyla kavrıyoruz. İnsan olarak bilincimizi «quantification»ler belirlediği için, bugünün insanları olarak bizler kemmiyet hakimiyeti altında yaşamayı olağan, yerinde ve hatta isabetli, kaçınılmaz saymayı uygun görüyoruz. - İ. ÖZEL, TAHRİR VAZİFELERİ, TİYO, Nisan 2018, s.: 206]

11 Şubat 2008

ORTA ÇAĞ DEDİKLERİ

YOKSA EN İYİSİ ORTA ÇAĞ’A DÖNMEK Mİ? _ Haşmet BABAOĞLU

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in şu sözü bazı gazetelere manşet oldu: “Orta Çağ’a dönülemez!” Malum, ilköğretim kültürümüzden devletin tepelerine kadar pek sevilen, tutulan, kullanılan bir kalıptır “Orta Çağ karanlığı!..” Ne kastedilir peki?Teolojik devlet ve toplum kastedilir; alttan alta İslam toplumları tarihine atıfta bulunulur ve “karanlık” çağrışımlar uyandırılır. Tabii Batı tarihçilerinin kendi tarihlerini bölümlemekte kullandıkları modelin bizde aynen taklit edilip kullanılması da tuhaf ve ironik.Çünkü Batı “Orta Çağ”ını yaşarken İslam toplumları tarihinin en parlak dönemi yaşanmıştır. Öyle bir çağ ki, o dönemde İslam toplumlarındaki bilimsel-felsefi gelişmenin etkisinin hem Protestan reformasyonuna hem de Rönesans’a kaynaklık ettiği bilinmektedir. İşin bu tarafını geçen gün Fehmi Koru da ayrıntısıyla yazdı ve “dönmeyelim, tamam da hangi Orta Çağ’a dönmeyelim” diye sordu. (Yeni Şafak, 09. 02. 08)
***
Ancak ben burada Fehmi Koru’nun da yazısında hiç değinmediği, belki ihmal ettiği bir noktadan söz etmek istiyorum.Çocuksu ezberlere bağlı kalınmak isteniyorsa, karışmam. Ama eğer gerçeklerin peşinde koşuluyorsa (ki bundan kuşkuluyum) Türk aydınının bu Orta Çağ meselesinde öğrenmesi, bilmesi, hesaba katması gereken başka bir şey daha var.Diyelim ki derdimiz bilimden, özgür düşünceden, haktan hukuktan uzak “karanlık bir çağa” dönülmesine karşı çıkmak!..Diyelim ki bunun için Batı modelini kullanacağız...Tamam!Ama acaba Batı Orta Çağı’nı böyle suçlamak ne kadar doğru, ne kadar meşru?Yoksa yanıltıcı bir kolaycılık, daha da doğrusu, cehalet mi?
***
Gerçek şu!Okumuyor, öğrenmiyoruz. Okusak da, hangi kesimden olursak olalım, ezberimizi tazelemek için okuyoruz.Zihni açık, bütün gelişmelerden haberdar akademisyenlerimizin çalışmaları ve düşünceleri popüler kültüre pek yansımıyor.Hâlâ en kolayından klişeleri gündelik siyasete tahvil etmekte çok becerikli Bekir Coşkun, İlhan Selçuk, Hasan Karakaya gibi gazete makalecilerini “fikir adamı” sayıyoruz.O yüzden de Batı’nın saygın tarihçileri ve düşünürleri için artık pek tartışmalı olarak görülen bir tezi; yani Orta Çağ’ın insanlığın karanlık dönemi olduğu iddiasını kesin doğru sanmamıza şaşmamak gerek!
***
Orta Çağ’a “orta” adını vermek bile belli bir siyasal-kültürel bakışın sonucu...Antik Yunan-Roma dönemiyle Rönesans arasını yok sayan paradigmanın ürünü bu adlandırma.İkisinin ortasına “orta” diyor. O da yetmiyor! Koyu bir Roma hayranı olan ve Roma’nın yıkılışından yakınan şair-düşünce adamı Francesco Petrarca’nın (1304-1374) yaşadığı çağa “karanlık çağ” demesinden esinlenerek bütün bir Orta Çağ’a “karanlık çağ” deniyor. Yine de unutmamalı ki, 19. Yüzyıl tarihçilerinin “karanlık çağ” tabirini kullanışı “aydınlanmacı-Protestan” siyasetçiler kadar keskin ve horlayıcı değildi! Onlar Roma’nın yıkılışından Protestan reformuna kadar geçen dönemin Avrupa’sını pek bilmedikleri için bu kavramı kullanıyorlardı.
***
Günümüzde tablo farklı.Günümüzde Orta Çağ hakkında çok bilgi var.Hatta Orta Çağ’da serfliği kötüleyerek “karanlık” terimini meşru göstermek isteyen “aydınlanmacı”larla “ne yani, bir derebeyinin serfi olmak Roma’da köle olmaktan daha mı kötü?” diye dalgasını geçen tarihçiler var bugün.Matematik, fizik, kimya...Bilmeliyiz ki, bunların hepsi Avrupa’ya o “karanlık” denen çağda girmiş, serpilmiş. Matbaanın icadı bile o çağın son dönemlerine rastlıyor.Daha ötesi, Rönesans Avrupası’yla Orta Çağ Avrupası’nı gündelik yaşamda kadınların yeri açısından karşılaştıranlar küçük dillerini yutuyor. Çünkü “karanlık çağ”ın kadınları daha “özgür” ve toplumsal yaşamda daha fazla erk sahibi!
***
Örnekler böyle sürer gider ama yazıyı burada kesmek gerek, yer yetmez çünkü.Bunları anlatmaktaki kastım şu; atıp tutmakla, basmakalıp yargılarla yürümüyor bilginin işleri..Türk aydınının atıp tutmak yerine epeyce ders çalışması gerekiyor.Son olarak da, inatçı ezbercilere bir soru: O cadıları, büyücüleri yakan Roma engizisyonu ne zaman kurulmuş, o insanlık acısı hangi çağda yaşanmıştır?Hadi önce bunu öğrenin de öyle gelin!

( Vatan;11.02.08 )

http://www9.gazetevatan.com/haberdetay.asptarih=11.11.2007&Newsid=161336&Categoryid=4&wid=9