[Bilimin dünyasında yaşamak «quantité», kemmiyet dünyasında yaşamak demektir. Kendimizle veya başkalarıyla ilgili herşeyi sayılar, sıralamalar, birbiri yanma konulan, birbiriyle karşılaştırılabilen nesneler aracılığıyla kavrıyoruz. İnsan olarak bilincimizi «quantification»ler belirlediği için, bugünün insanları olarak bizler kemmiyet hakimiyeti altında yaşamayı olağan, yerinde ve hatta isabetli, kaçınılmaz saymayı uygun görüyoruz. - İ. ÖZEL, TAHRİR VAZİFELERİ, TİYO, Nisan 2018, s.: 206]

18 Nisan 2009

Darwin ve Evrim İnancı – Yasin AKTAY

Darwin ve Evrim İnancı – Yasin AKTAY

Darwin'in doğumunun 200. yılı dolayısıyla bu yıl içinde evrimi, yaratılışı, bilimi ve bilimselliği yeniden ve bolca tartışacağımız belliydi. Bu konudaki tartışmalar hiçbir zaman eksik olmadı zaten ve bunca yıldır tartışılan bu konuda taraflarını belirlemiş insanlardan hiç kimsenin diğerini ikna edebildiğini ne gördüm ne de duydum. Bu konuda önceden kim hangi tarafı benimsemişse, tartışma boyunca bütün yaptığı, bu konumunu daha fazla pekiştirmek için kıyasıya bir ispatlama çabasına girişmekten başkası olmuyor. O yüzden zaman zaman ortaya çıktığı ilan edilen veya gösterilen yeni deliller veya veriler bile bu konuda tarafların sayısal dengesini pek değiştirmiyor.
Türkiye özelinde tartışmalara TÜBİTAK'ın yayınladığı Bilim ve Teknik Dergisi'nin son sayısında Darwin'in kapaktan çıkarılmasının start vermiş olması ve arkasından gelen açıklamalar meselenin hiçbir zaman bilimsel alanla sınırlı olmadığını gösteren en iyi örnek olmuştur.
"Darwin'in TÜBİTAK dergisinin kapağından çıkarılması" haber başlığının kendisi "tahammülsüz, gerici, bağnaz, dinci zihniyet" mitolojisini doğal olarak hemen kendi alıcıları için tedavüle soktu. Bu meselenin karşılıklı mitolojileri yeniden üretmenin dışında başka türlü gündeme geldiği görülmemiştir zaten. TÜBİTAK yetkilisinin yaptığı açıklamalar meselenin hiç de böyle olmadığını, yani ortada bir sansürün olmadığını, aksine Darwin'in yetkisizce ve zamansızca kapağa konulmasıyla ilgili bir tashihin sözkonusu olduğunu, hatta daha donanımlı ve daha ayrıntılı bir Darwin sayısının zaten bu yılın gündeminde var olduğunu açıklamış olması, meselenin bu şekilde anlaşılmasını nasıl etkiler bilemiyorum. Sonuçta bu hadiseden isteyenler kendi görüntülerini elde etti bile. Ama yine de Bilim ve Teknik Dergisinin zaten esaslı bir "Darwin Sayısı" hazırlığı içinde olduğunu duymak iyi bir şey. Belki mitolojilerin biraz bozuma uğratılmasına iyi vesile olur.
Darwinizm'le veya evrimcilikle ilgili en önemli mitoloji onun inanca karşı bilimsel gerçekliği temsil eden bir yaklaşım olduğudur. Bu anlayış veri kabul edilince yaratılışa inanıp bilimden de geri durmayanlar evrim iddiasını bilimsel düzeyde karşılayıp laf yetiştirmeye koşuyorlar. Oysa evrimi yaratılış inancının karşısına koyan bir anlayış hiçbir zaman bilimsellikle ilgili olmamıştır. Yaratılış inancına alternatif bir meydana geliş açıklamasının da tek motivasyonu inançtır. Bugün sunulan biçimiyle evrimciliğin Darwin'in evrim teorisiyle hiçbir ilgisi de yok.
Birçok zeminde evrimci söylemler ateizmin itikadını güçlendirmeye çalışan vaaz modunda çalışıyor. Herhangi bir bilimsel teorinin insanın nasıl yaratılmış oluğunu bilimsel sınırlarının içinde kalarak, yani inancın alanına girmeden açıklama imkânı, epistemolojik olarak mevcut değil. O yüzden aslında "yaratılış teorisi" diye bir şey de olamaz. Yaratılışı bilimsel olarak açıklamaya çalışmak da inanç ile bilimin alanları arasındaki kategorik ayırımları bilmemekten ileri geliyor. Yine o yüzden yaratılışın karşısına konulan evrim bir teori değil, basitçe alternatif bir inançtan ibarettir.
Son TÜBİTAK tartışmaları dolayısıyla evrimi bilimselliğin ve mutlak hakikatin bir ölçütü gibi sunmaya çalışanların söyleminde de o kadar açık bir gerçektir ki, evrime atfedilen anlam katı-dogmatik bir inançtan başkası değildir. Ayrıca hiç kimse evrim teorisinin dayandığı veya öne sürdüğü delilleri bilerek, bunların delil olma gücünü karşılaştırmalı olarak kavrayarak "evrime inanmaya" karar vermez. Evrime inanma kararı da bütün bilimsel prosedürlerden önce verilmiştir, tıpkı insanın ve kâinatın Tanrı tarafından yaratılmış olduğuna olan inanç gibi.
O yüzden evrim ve yaratılışla ilgili tartışma asla bilimsel düzeyde ele alınması gereken bir konu değildir. Bilimin sınırları ile ilgili temel bilim felsefesi dersleri aslında bu konunun nasıl ele alınması gerektiğine dair yeterince ufuk açıcı ve açıklayıcı bir çerçeve sunuyor. Ancak bu konuda kıyasıya tartışanların en temel dersleri bile dinleyecek halleri yok. İnanma isteği bile çoğu kez inanmanın kendisinin önüne geçer. Ulaşılan yeni verilerin tartışmanın seyrini ciddi bir biçimde değiştirmiyor olmasının en önemli sebebi de budur. Kimse bilimsel verilerin sonucuna bakarak inanmıyor ki bu verilerdeki bir değişim insanların inancını değiştirsin.
Ayrıca yaratılış bağlamının dışında, bilimsel sınırları içinde kaldığı ölçüde, evrim ihtimali, İslam filozof veya bilim adamlarının da zaman zaman hiçbir komplekse kapılmadan değerlendirdikleri bir yaklaşım olmuştur.
Evrim teorisi bugün birileri için bir inanca dönüşmüşse de bu teorinin bilim tarihi içinde önemli bir yeri vardır. Hem bu yerin hem de bilimin inanca dönüşmesinin tipik bir örneği olarak dikkatlere sunulmak üzere her zaman gündemde olmayı hak ediyordur. Bilim ve Teknik Dergisi'nin de bu kadarlık bir ilgiyi Darwin'den ve onun teorisinden esirgeyebilmesi için hiçbir neden göremiyorum.
http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=16.03.2009&y=YasinAktay

Evrim İnancının Hassas Müminleri – Yasin AKTAY

Darwin'in bilimsel çalışmalarıyla temayüz etmiş haliyle evrim teorisi her ne ise, bugün gündeme geliş biçimiyle onu temsil etmekten çok uzak olduğunu söylemiştim. Bununla Darwin'in bilimsel çalışmalarını değerlendirmek ve yekten reddetmek gibi bir yaklaşımım olamazdı tabii ki.
Nasıl olabilir ki? Biyolojiden lise öğrenimim, akabinde de en fazla popüler bilim dergilerinden edindiğim bilgilerle, Darwin'in yoğun bilimsel incelemelerini ne onaylayabilecek ne de mahkûm edebilecek bir birikimim var. O yüzden hayatım boyunca zaten Darwin'in tam olarak ne dediğini, benzeri şeyleri İslam filozoflarının da söylemiş olup olmadığını değerlendirecek ne vaktim oldu ne de bir teşebbüsüm. Ancak kendi alanımla çok ilgili olduğu için birkaç şeyi çok iyi biliyorum.
Bir, bu konuda kesin ifadelerle konuşanların durumunun benden daha iyi olmadığı.
İki, bugün evrimin popülerliğinin onun bilimsel değerinden değil, inançla ilgili bağlamından kaynaklandığı.
Üç, insanları rasyonel olmaya sevk eden kararlar çoğu kez rasyonel değildir, bilimsel olmaya yönelten kararlar da bilimsel değildir. Bu konuda sürecin sosyal psikolojik boyutları vardır ve kararlar çoğu kez irrasyonel-duygusal etkenlere bağlıdır.
Dört, bugün "evrime inanan" insanlar var, bir de "evrimi inkâr eden" insanlar var. Bu düzeyde tartışmanın hiç de bilimsel bir tartışma olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bu konudaki tartışmalarda havada uçuşan deliller, bulgular, argümanların hepsi bu konuda insanlar saflarını belirledikten sonra üretilip benimsenir.
Beş, esasen yaratılışla ilgili alanlarda bilimin söyleyebileceği hiç bir şey yoktur. Bilimsel sınırlar içinde bilinebilecekler zannedildiğinden çok daha azdır. Uzun bir tartışma, ama kısaca sınanamayan (hatta bir kabule göre "yanlışlanamayan") hiçbir bilgi bilimsel değildir. İnanca ait alanlar da sınanamadığı için bilimin giremediği alanlardır. Tıpkı evrim adına milyonlarca yıl önceki hadiseler hakkında söylenenler gibi. O zamana ait olguları kim sınayabiliyorsa buyursun sınasın. Bu zamana bilim adına gitmeye çalışan yaklaşım aslında yaratılışı reddetse bile yaratılış hakkında "evrim veya bilimsellik zarfı içinde" alternatif bir inanç imkânı sunmaktan başka bir şey yapmış olmuyor: Tanrısız bir inanç imkânı.
Altı, Tanrıya inanmama isteği de neresinden bakarsanız evrensel bir istektir. Tarih boyunca insanlar arasında tanrıya inanma isteği taşıyanlar yanında tanrıya inanmama isteği taşıyanlar da olmuştur. Evrimcilik modern ateizme tanrıya inanmamakla kalmayıp bu inanç pozisyonunun meşruiyetini bilimsellik payesine sahip bir söylemle destekleme imkânı sunmuştur, o kadar.
Bir kısmı geçen haftaki yazımda söylediklerimin tekrarı olan bu sözleri bana tekrar yazdıran, o yazım dolayısıyla aldığım şaşırtıcı yoğunluktaki mesajlar oldu. Şu ana kadar Kürt sorunu, Alevilik, laiklik, milliyetçilik gibi birçok hassas konuda yazdığımda karşılaştığım tepkilerden çok daha fazlasına bu yazım dolayısıyla karşılaşmam beni hem şaşırttı hem de doğrusu bu konuda söylediklerimi fena halde teyit etmiş oldu. Tam da bundan dolayı diyebilirim ki:
Yedi, bu konuda her türlü sözün fena halde bir duyarlılık alanına çarpıyor olması konunun bilimsel veya rasyonel değil, evrimi kabul edenler için bile duygusal veya dinsel bir alan olmasıdır. Bu alanın da pekâlâ dogmatizm veya tabu üretiminin bir alanı olduğunu duymak, belli ki bilhassa evrime bilimsel bir kesinlikle inananları çok kızdırıyor.
Bu konuda yazanların çoğunun biyoloji bilgisi lise seviyesini aşmadığı halde evrim kavramının o insanlar için ilginç bir sembolik anlama kavuşmuş olduğu anlaşılıyor. Tanrıyı devre dışı bırakan bir süreçle evrimin gerçekleşmiş olduğuna dair kesin bir inançları var. Darwin'in söylediklerinin bilimsel olduğundan kuşkuları yok. Zihinlerinde ancak bir dinsel anlam dünyasında karşılığı olabilecek şekilde "evrim-karşıtları", "bilim düşmanları", "bilimsel gerçekleri göremeyenler" şeklinde işleyen kategoriler var ve evrimin her türlü sorgulamasını da "inanmayanların kötü niyetli soruları" gibi algılıyorlar.
En son ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri de TÜBİTAK'ın Darwin'i sansürüne karşı sert bir bildiri yayımlamış. Bildiride bu bağlamda ilk anda dikkat çeken şey, üslubuna hakim olan öfke. Hocalar öfkeyle kalkmış ve bu esnada sahip çıktıkları evrime atfettikleri anlam ile karşıtlarına yakıştırdıkları "doğmatizm", "sansürcülük", "eğitim düşmanlığı" gibi nitelemelerle konuya yaklaşımlarında hiç de inanç ve siyaseten uzak olmadıklarını bir kez daha göstermişlerdir.
Bu arada Rasim Ozan Kütahyalı'nın CNN Türk'te anlamlı bir biçimde dikkat çektiği gibi bütün yayın politikasında halen zaten katı evrimci bir çizgi izleyen TÜBİTAK'ın bu olay vesilesiyle Darwin-evrim düşmanı bir konuma düşmüş olması gerçekten manidar.
Ama anlaşılmayacak bir durum yok. Bizde eylemciler polise yakalanacakları anda basarlar bir İstiklal Marşı, kendilerini kovalayan polisi durdururlar. Veya imara kapalı bir araziye yaparsınız bir Kur'an kursu veya cami, sıkıysa muhafazakâr veya muhafazakar olmayan herhangi bir iktidar o camiye veya etrafındaki imarsız yapılara dokunsun. Geçmişte bu tür cami istismarının örneklerini yaşamadık mı?
Acaba kendisi fena halde evrimci olan TÜBİTAK, kimin arazisine girip kimi kovalıyor da, önüne Darwin kutsalından bir barikat çıkarılıyor? Veya Darwin kutsalını öne sürüp kim hangi arazileri kapmaya çalışıyor?
http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=23.03.2009&y=YasinAktay