[Bilimin dünyasında yaşamak «quantité», kemmiyet dünyasında yaşamak demektir. Kendimizle veya başkalarıyla ilgili herşeyi sayılar, sıralamalar, birbiri yanma konulan, birbiriyle karşılaştırılabilen nesneler aracılığıyla kavrıyoruz. İnsan olarak bilincimizi «quantification»ler belirlediği için, bugünün insanları olarak bizler kemmiyet hakimiyeti altında yaşamayı olağan, yerinde ve hatta isabetli, kaçınılmaz saymayı uygun görüyoruz. - İ. ÖZEL, TAHRİR VAZİFELERİ, TİYO, Nisan 2018, s.: 206]

09 Şubat 2023

 

DEPREMİN BİR ADI DA HAREKET- İSMET ÖZEL

20 Ağu 1999, Cuma | Yeni Şafak

Zelzeleye Osmanlıca’da "hareket-i arz" denirdi ve halk bu ibareyi "hareket"e indirgemişti. Filânca yerde hareket olmuş denildi mi biz oranın bir yer sarsıntısı geçirdiğini anlardık. Yeni bir kelime olarak karşımıza çıkan deprem yadırganmadan yaygın bir kullanım alanı kazandı. Ne var ki deprem karşımıza yalnızca kelime olarak çıkmadı. Belli aralıklarla hareket olarak çıktı karşımıza. Depremin bir adının, belki de gerçek adının hareket olduğunun unutulması hataydı. Biz hep hatada ısrar ettik ve arzın hareketinin bu kadar çok acı vermesinin bütün kabahatini malzemeden çalan müteahhide yüklemeye yeltendik. Demedik ki hırsız müteahhit sadece Türkiye’ye geçerli olan ve yürürlükten hiç düşmemiş olan ahlâk anlayışının gereğini yerine getirmekten başka bir şey yapmamıştır. Şu soruyu sormaktan kaçındık ve kaçınıyoruz: Acaba nasıl olmuş da bazı müteahhitler hırsızlıklarına elveren bir ortamda faaliyet gösterebilmiş? Hırsızlığın hırsızlığı davet ettiğini, hırsızların hırsızlar tarafından gözetilip kollandığını gerçeğini zülfü yare dokunur korkusuyla es geçtik, halen geçiyoruz.

Toplum olarak hepimizin malzemeden çaldığımızı inkâr etmeyelim. Edersek âfetlerin birbirini kovalaması işten bile değil. Hatırlayalım ki devlet bünyesinde evetefendimcilerden gayrısını barındırmadı. Haklılığında ısrar eden kim olursa her yerde tepelendi. İşbaşına getirilmede liyakatin ve ehliyetin hiçbir zaman birinci sırada yeri olmadı. İnsanlar meşru ve zaruri işlerini gördürebilmek için torpil bulmak zorunda bırakıldılar. Komünist imiş gibi, şeriatçı imiş gibi, Türkçü imiş gibi görünenler sırtlarda taşındı. Gerçekten komünist, gerçekten şeriatçı, gerçekten Türkçü olanlar çifte yedi, gagalandı. Politik hayatta öne çıkanlar çürümeye dur diyecek olanlar değil, çürümeyi onaylama mahareti gösterenler oldu. Sosyal hayatta öne çıkanlar sadece şarlatanlardı. Ekonomik hayatta öne çıkanlar gasıplar ve gabn-ı fâhiş irtikâp edenlerdi. Bütün bunlar olurken sokaklarda ve parklarda gecelemek hiçbirimizin aklına gelmedi. Türkiye’de yaşamanın bir gereği olarak aklımıza bir şekilde uydurduğumuz bütün bu vukuatın seyrine uygun bir toplum örgütlenmesi gerçekleştirdik. Sahtekârlık ve hilebazlık yapma fırsatı elimize geçince dilimize "ne yapalım, şartlar böyle gerektiriyor" cümlesini doladık. Dürüst davranmamız, hakka riayet etmemiz ihtimali karşımıza çıkınca da aklımıza gelen ilk cümle "âlemin enayisi ben miyim" oldu. Arzın hareketi evlerimizi yıkmadan önce biz hareketlerimizle ahlâkı yıktık. Deprem yıkıntıya sebep olmadı; yıkıntıyı tebarüz ettirdi.

https://www.yenisafak.com/yazarlar/ismetozel/depremin-bir-adi-da-hareket-43487


NOT:

Yazının yayımlanma tarihi 20 Ağustos 1999 …

Geriye ve ileriye doğru gidelim: … 1969, 1979, 1989 …  1999    2009, 2019, 2029 … Ne değişti ve değişecek? Güncelliğini, haslığını, realiteye mutabıklığını koruyacak. Değil mi?      

(99 depreminin yıldönümünde düştüğüm not.- S. Gky-17.08.2018 16:25)