[Bilimin dünyasında yaşamak «quantité», kemmiyet dünyasında yaşamak demektir. Kendimizle veya başkalarıyla ilgili herşeyi sayılar, sıralamalar, birbiri yanma konulan, birbiriyle karşılaştırılabilen nesneler aracılığıyla kavrıyoruz. İnsan olarak bilincimizi «quantification»ler belirlediği için, bugünün insanları olarak bizler kemmiyet hakimiyeti altında yaşamayı olağan, yerinde ve hatta isabetli, kaçınılmaz saymayı uygun görüyoruz. - İ. ÖZEL, TAHRİR VAZİFELERİ, TİYO, Nisan 2018, s.: 206]

18 Nisan 2009

Darwin Üzerinden İrticayı Dövmek – Milay KÖKTÜRK

Darwin Üzerinden İrticayı Dövmek – Milay KÖKTÜRK

Felsefe tarihinde materyalizm konusunu ele alırken, sevgili öğrencilerime hep “bu ülkede periyodik olarak Darwin tartışması yapılır. Hatta siyasetçiler bile bu işe taraf olur. Şu şu şu yıllarda Darwin’i tartıştık, yakında yine başlar” derdim… O periyot geldi çattı, şimdi gündemimiz yine Darwin!
Yıllarca ve defalarca tartışıldı; yıllarca aynı şeyleri dinledik. Hiç kimse fikrini değiştirmedi. Herkes aynı yerinde! Hem ne zaman Darwin tartışması çıksa, ona mutlaka laiklik ve irtica kavramları eşlik eder. Yine öyle oldu.
Bir yığın okumuş yazmış, ünvanlı-ünvansız, tanınmış-tanınmamış şahsiyet kavgaya dahil olacak. Herkes cephesinde yerini alacak, tam siper yatıp karşı mevziye ateşe başlayacak. Yalnız bu kavgaya Darwin karşıtları 1-0 mağlup başlayacak; çünkü onların karşısına çıkarılan bilginin kimliğine “bilim” ve “bilimsellik” yapıştırılmış.
Zavallı Darvin, kimlerin elinde oyuncak olduğunu görseydi, evrim-mevrim demezdi.
Bu anlamsız kavgaya dahil olmamak için vakıayı doğru kavrayalım…
***
Darwin’in bilimdeki yeri nedir?
Darwin gerçekten bilime katkı yapmış bir bilim insanıdır. En önemli katkısı, “evrim” fikrini bilim ve felsefe dünyasına sokmuş olmasıdır. Yani asıl katkısı, iddia edildiği gibi türlerin kökenini ispata dayalı olarak açıklaması, insanın maymundan evrimleştiği iddiası değildir.
Felsefede o zamana kadar var olan oluş veya değişme fikri evrim kavramı kadar net değildir; oluş, daha geniş anlamda ve kökten bir farklılaşmayı anlatmaktadır.
Darwin’in en büyük etkisi, iddia edildiği gibi biyolojiye yeni bilgi kazandırma şeklinde olmamıştır. Sadece biyolojide araştırma ve soruşturmalar ivme kazanmıştır.
Onun en büyük etkisi, sosyolojiye ve dilbilime olmuştur.
Niçin Darwin bu kadar tartışılmaktadır? Niçin bu kadar gündemde tutulmuştur?
Bunu daha iyi anlayabilmek için, kısaca materyalizmin çıkmazına işaret etmek gerekir. Tüm mevcudiyetin maddeden ibaret olduğunu, olup biten her şeyin nedenlere dayandığını, bu nedenin de maddi bir neden olduğunu iddia eden materyalizm, Darwin’e gelinceye kadar apaçık maddi bir neden gösterememiştir. “Nedensellik sorunu” materyalizm için ciddi bir eksiklik oluşturmuştur. Zira madde kendi kendinin nedeni olamaz. Ama nedensiz bir şey de olamaz. Maddi neden dışındaki bir neden, varlığın sadece madde olduğu tezine aykırıdır. Madem ki nedenler de maddidir, o halde onlar da açığa çıkarılabilmelidir… Ama böyle bir “neden”, Demokrit’in atomcu materyalizminden beri gösterilememiştir.
Darwin’in “doğal seleksiyon” fikri materyalizmin aradığı maddi neden olarak görülmüştür. “Doğal afetler, hastalıklar, çevre şartları tür içinde yavaş yavaş farklılaşmanın ortaya çıkmasına, bir de güçlü bireylerin ayakta kalmasına neden olur. Binlerce yıl süren bu süreç, yavaş yavaş farklılaşmaları derinleştirir ve değişik türler oluşur.” tezi olup bitenin maddi nedenle açıklanışı olarak kabul edilmiştir.
“Varlığın nasıl varolduğu” sorusu tamamen metafiziksel bir sorudur, Kant’ın deyimiyle “insan zihniden çıkarılıp atılamayan”, ama deney ve gözlem yoluyla da kesin cevabı verilemeyen bir soru… Ya varlığın maddiliğini ve öncesiz-sonrasızlığını ya da yaratıldığını kabul etmek gerekir. Başka seçenek yoktur.
Materyalizm Batı düşüncesinde 15. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş din karşıtı bir dünya görüşü haline gelmeye başlamış, ama bu “nedensellik” sorunu onun iddialarına hep engel teşkil etmiştir. İşte Darwin’in doğal seleksiyon fikri materyalizmin imdadına yetişmiş, artık materyalist dünya görüşü netleşmiştir. Bu süreçte bilimden de kendine destek almıştır. Çünkü bilimler somut olgularla uğraşır. Bilimdeki büyük başarılar materyalist-pozitivist zihniyetin kanıtları olarak gösterilmiştir. (Bkz. A. Comte’un üç hal tezi) 19. yüzyıldaki “bilimcilik” anlayışı bunu anlatır.
Aksi halde, varlığın yaratıldığına inanmak gerekecektir.
***
Bilimsel olmak Darwinci olmak mıdır? Darwinci olmak ilericilik ve modernlik, karşıtı olmak gericilik mi? Darwin’e nasıl bakmak gerek?
Sondan başlayalım…
Darwin’i lanetlemek veya kutsamak değil, sadece bilim tarihindeki doğru yerine yerleştirmek gerekir. Darwin bilim ve insanlık tarihinin kötü adamı veya kutsal kişisi değildir. O, bilime hizmeti geçmiş bir bilim insanıdır, o kadar.
Yasaklayanların onu niçin yasakladığını anlamak zordur. (Gerçi bu sansür iddialarının tamamen art niyetli olduğu iddia edilmektedir ya, bekleyelim bakalım neymiş.) Ama Darwin’i kutsayanların niçin kutsadığı bellidir. Darwin’in yaratılışa karşıt, dolayısıyla da dinin kabullerine aykırı olarak da okunabilecek tezleri “mutlak doğru” diye kabul ettirilebilirse, materyalist dünya görüşüne mevzi kazandırılır. Bugün yapılan da budur.
Darwin’in teorisi, adı üstünde, teoridir. Doğrulanmamış, kanıtlanmamıştır. Sadece bir tezdir. Yanlışlanamadığı için, bir tez olarak zikredilmektedir. Yüz binlerce yıl geriye gidip gözlem yaparak bu tezi ne doğrulamak ne de yanlışlamak mümkündür; çünkü geriye gidilemez. Belki genetik bu konuda bir şey söyleyebilir… Ama genetiğin bugünkü bulguları, aynı bilgilere sahip bir bilim adamı tarafından Darwin’in yanlışlanması, başka zihniyete mensup bilim adamı tarafından doğrulanması ya da en azından yanlışlanmaması olarak yorumlanmaktadır.
Bilimsel olmak, Darwinci olmak değildir, ama Darwin karşıtı olmak da değildir. Darwin karşısındaki tutumla ilericilik-gericilik arasında hiçbir ilişki yoktur.
Çünkü Darwin’in evrim teorisi, özünde ontolojik-metafizik bir tezdir; bir inanç konusudur. Yaratılış teorisi de teolojik-metafizik bir tezdir ve o da inanç konusudur. Darwin’e ya inanırsınız ya inanmazsınız. Yaratılışa ya inanırsınız ya inanmazsınız. Ama Darwin’i insanlığın firavunu veya bilimin peygamberi diye ilan edemezsiniz.
Gerçekçi olarak bakınca, ortada hiçbir sorunun olmadığı görülmektedir.
Darwincilik etrafındaki kavgada asıl sorun, bilimsel anlamda bir hakikat sorunu olarak görülemez. Kavga bilimsel hakikatin ne olduğu kavgası değil, sadece dünya görüşlerinin kavgasıdır. Materyalist-pozitivist dünya görüşü, bilimi kullanarak Darwin üzerinden güya irticayı dövmeye çalışmaktadır. Dini duyarlılığı yüksek bazı kişiler -mütedeyyinler veya gerçekten irticacı olanlar- de okuyup düşünerek bir sonuca varmaktansa, Darwin’i lanetlemeye girişmektedir. Bu da din karşıtı dünya görüşü mensuplarına, dine örtülü biçimde saldırma fırsatı vermektedir.
Bu arada bazı akademisyen ve yazarların da yaratılış tezi ile evrim tezini uzlaştırmaya çalıştığını görüyoruz. Evrim bilimsel olarak ispatlanamaz. Çünkü bilim, elinin altındaki olgularla iş görür. Evrim olup bittiyse, olup bitmiştir. Olmadıysa da olmamıştır. Yaratılış söz konusuysa, o da olup bitmiştir.
Bu çerçevedeki “aydınlatma” gayretlerinin hepsi, kesin sonuca ulaşamayacak çabalardır.
Bilim hiçbir zaman “kaynak sorusu”nu kesin şekilde cevaplayamaz. Bu soru, bilimsel bilgiyle inanca dayalı bilginin sınırında durmaktadır.
Bırakınız kim neyi tercih ediyorsa etsin. Ama hiç kimse bilimsellik kavramını kullanarak dünya görüşü pazarlamasın. İlla bu sorun etrafında kavga edilmek isteniyorsa, herkes eteklerindeki taşı döksün!
Şu Darwin tartışmacıları da sussun artık…
http://www.haber10.com/makale/14820